Bölgemiz (18)
Kalkan - Fethiye karayolunda, Kalkan 'dan yaklaşık 10 km. sonra güneye dönülür ve 10 km.'lik Patara yoluna girilir.
Akropol 'de bulunan boyalı seramikler kentin İ.Ö. V. yüzyılda var olduğunu kanıtlamaktadır. Patara, Büyük İskender 'e kapılarını açmış ve bu olaydan sonra önemli bir liman kenti özelliğini kazanmıştır.
Kent ayrıca St. Nicholas 'ın doğum yeri olduğu için de önemlidir. Patara 'ya İ.S. 100 yılında yapıldığı sanılan üç gözlü bir kapıdan girilir. En önemli yapılarından birisi kumlar altında kalmış tiyatrosudur.
Kent Likya Akropolu, Roma Akropolu ve bunların dışında kalan kısımlardan oluşmaktadır.
En ilginç yapıları Roma Tiyatrosu ve bu tiyatronun batı kıyısındaki yapılardır. Bunlardan en kuzeydeki "Harpy Monument" olarak tanımlanmakta olup tek parça bir kaya üzerine oturtulmuş bir aile mezarıdır. İlginç kabartmaları olan bu mezarın aslı British Museum 'dadır. Orijinal yerinde aslına uygun bir taklit bulunur. Bu
yapının yanında İ.Ö. VI. ve I. yüzyıllardan kalma iki ilginç Likya mezarı dikkati çeker.
XANTHOS dağlık Likya eyaletinin en eski ve en büyük kentidir. Xanthos ırmağının vadisinde kuruludur. Pers istilasına değin bağımsız yaşamıştır. Pers istilasında kentlerini kahramanca savunan Xanthos 'lular, istilayı önleyemeyeceklerini anlayınca önce tüm kadın ve çocuklarını öldürmüşler, sonrada kenti ateşe vererek ve bu alevlerin içine kendilerini atarak topluca intihar etmişlerdir. Bu kıyımdan kurtulan 80 aile ve başka yerlerden gelen göçmenlerce kent yeniden kurulmuştur. Fakat 100 yıl kadar sonra çıkan bir yangınla Xanthos tekrar harap olmuştur. Buna rağmen yeni baştan kurulan kent batı dünyası ile kurduğu iyi ilişkiler sonucu uzun süre önemli bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür. Bu durum da kötü bir sona ulaşmıştır.
İ.Ö. 429 yılında Atinalılar 'ın vergi istemelerine karşı çıkan Xanthoslular kentlerinin tamamen harap olmasına neden olacak bir savaşın içine sürüklenmişlerdir. Xanthos kelimenin tam anlamıyla bir felaketler kentidir.
Finike ile Kaş arasında, Finike 'ye 25, Kaş'a 48 km. uzaklıktadır. Eski çağ Likya 'sının en önemli 5 kentinden birisi olup kuruluşu İ.Ö. V. yüzyıla kadar uzanır. Eskiden bir kıyı kenti iken Demre Çayının getirdiği alüvyonlarla günümüzde denizden içeride kalmıştır.
İ.S. IX. yüzyılda Arap akınları sonucu terk edilmiştir. Kaya Mezarları, Tiyatro ve St.Nicholas Kilisesi varlığını günümüze değin sürdürebilmiş yapılardan bazılarıdır.
İ.S. 245 yılında Fethiye yakınlarında Patara kentinde doğan St.Nicholas (Aziz Nikola, Santa Claus, Heilige Nikolaus, Noel Baba) ölümü olan İ.S. 326 yılına değin Anadolu 'da yaşamış bir azizdir.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak iyi bir eğitim görmüş ve kendini insanlara adamıştır. Yaptığı yardımlarla çevresinde sevgi bağı oluşturan St.Nicholas, denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak Noel Baba adı ile bu güne değin yaşatılarak efsaneleştirilmiştir.
MYRA Demre Piskoposu olarak çevresinde yaptığı dini ve sosyal çalışmalarla halkın sorunlarına insancıl çözümler getirmiştir. Öldükten sonra Demre 'de gömülmüş ve adına bir kilise yaptırılmıştır. St. Nicholas 'ın kemiklerinin bir kısmı 1087 yılında İtalyan tacirler tarafından Bari 'ye kaçırılmıştır. Ancak acele ile götürülemediği anlaşılan bir kısım parçaları ise bugün Antalya Müzesi 'nde sergilenmektedir.
Hollanda 'da Sinterkoas, Fransa 'da Pere Noel, İngiltere 'de Father Christmas, Amerika 'da Santa Claus ve Almanya 'da Heilige Nikolaus hikayelerinin aslı St. Nicholas 'dır.
Bugün pek çok ülkenin baş azizi olan St. Nicholas 'ın ölüm tarihi olan 6 Aralık 'ta törenler düzenlenir, çocuklara hediyeler verilir ve bu kutlamalar Noel Yortusuna değin uzayarak yeni bir yıl özelliği kazanır.
MYRA 1951 - 55 Yıllarında St. Nicholas 'ın aslında Santa Claus (Noel Baba) olduğu ortaya çıkarılmış ve konu ülkemizde önem kazanmıştır. Radyo ve gazeteler bir çok yayın yapmış, 1955 yılında Noel Baba adına posta pulu çıkarılmıştır.
Daha sonraları Demre 'de Noel Baba şenlikleri düzenlenmeye başlanmıştır.
Dünyada ilk kez 5 - 7 Aralık 1983 tarihinde Antalya 'da Noel Baba sempozyumu gerçekleştirilmiştir. Her yıl tekrarlanan bu sempozyumlara dünyanın değişik uluslarından din ve bilim adamları katılır. Sempozyumlarda, Anadolu 'lu St. Nicholas 'ın insan sevgisinden yararlanarak, dini ve inancı değişik tüm insanlara barış, dostluk ve kardeşlik çağrısı yapılır.
Antik şehirleri Simena ve Teimiussa ile uzun ve dar olan Kekova Adası; antik olmasına rağmen, hala gemiler için iyi korunmuş bir liman olan bir koyun önünde uzanır. İçinde Teimiussa 'nın antik kalıntılarını barındıran, balıkçı köyü Üçağız, koyun iç tarafındadır.
Teimiussa ismini, Yunanca "üç ağız" anlamına gelen "Eristomo" sözcüğünden almıştır. Bu isim coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Bu üç ağzı, adanın doğusunda ve batısında bulunan kanal şeklindeki iki giriş oluşturur.
KEKOVA Simena 'nın antik yerleşmesi doğu girişine hakim bir manzara ile Kale Köyü 'nün civarında uzanır.
Koyda, deniz seviyesine kadar yuvarlanan taşlar, bir takım küçük adalar oluşturmuştur. Eski çağlarda, kayalardan yontulan büyük taş bloklar inşaat amacıyla kullanılmıştır.
Yerleşim merkezi oluşunun M.Ö. 150 - 200 yılları arasında olduğu sanılmaktadır. 400 - 500 yılları arasında konaklama ve göçme şeklinde geçici yerleşmelere sahip olduğu söylenmektedir. M.Ö. 'sinden yakın zamana kadar, şimdiki ilçe yakınlarında kayıklar ve gemilerin çay üzerinde bulunan iki yaka arasında yük ve insan taşımacılığı yapıldığı, bilinmektedir.
Malazgirt Savaşından sonra bu yöreye Horasan 'dan gelen Yörükler ve Yörük Beyleri yerleşmiştir. Manavgat Çayının batı yakası Turgay beylerinin, doğu yakası Senir beylerinin tımar, zeamet ve başları olarak Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Daha sonra bu iki yaka birleştirilerek 1913 yılında Manavgat adı ile ilçe olmuştur.
SiDE Antalya - Manavgat karayolunda, Manavgat 'a 2 km. kala güneye dönülerek Side 'ye ulaşılır.
Side 'nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Side adı Anadolu dilinde "Nar" anlamına gelmektedir. Bu özellik ve bölgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler, Side tarihinin Hititler 'e kadar uzandığını göstermektedir.
Kent bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kara ve deniz surları ile korunan Side, Helen ve Roma devirlerini yaşamıştır. Surları ve giriş kapısı dikkati en önce çeken yapılarıdır. Toros Dağları 'nın eteklerinden ve çevreden kente su getiren çok sayıda suyolu kalıntısı görülür. Eski bir hamam restore edilerek müze haline getirilmiştir. Bu müzede Side 'de bulunan eserler sergilenmektedir.
Side 'nin en önemli yapısı 15.000 izleyici alabilen tiyatrosudur. Roma eseri olan tiyatronun bölgedeki diğer antik tiyatrolardan farkı, oturma yerlerinin eğimli bir arazi üzerine kurulmamış olmasıdır. Tiyatro iki katlı ve 20 m. yükseklikte kemerli bir yapı üzerine oturtulmuştur. Orkestra ve sahne kısımları yıkıntı halindedir. Tiyatronun altında yağmur sularının aktığı kanallar vardır.
Sütunlu Yol, Zafer Takı, Liman, Hamamlar, Tapınaklar, Çeşmeler, Su Sarnıçları, Su Yolları ve Agora gibi yapılarıyla gezilip görülmeye değer bir yerdir Side.
ASPENDOS Antalya 'nın 48 km. doğusundadır. Antalya - Manavgat yolundan ayrılan asfalt bir yolla Aspendos 'a ulaşılır. Kent, biri büyük öbürü küçük iki tepe üzerine kurulmuştur. Geçmisi I.Ö. V . yüzyıla kadar uzanır.
I.S. II.yüzyılda yapılan Aspendos Tiyatrosu Selçuklu 'lar devrinde kervansaray olarak kullanılmış ve zaman zaman onarılmıştır. Sahnesi ile birlikte günümüze değin en iyi şekilde korunabilmiş nadir tiyatrolardandır.
ASPENDOS günümüzde çeşitli konser, şenlik, festival ve yağlı güreşlerde kullanılmaktadır. Aspendos 'ta diğer yapıların yanı sıra Agora, Bazilika, Nymphaeum ve 15 km. uzunluğunda kemerli su yolları görülmeye değer yapılardır.
Side 'ye 38 km mesafede 2. Yüzyılda inşa edilen Aspendos Tiyatrosu 17.000 kişilik olup, günümüzde ayakta kalmış ve en iyi korunmuş anfitiyatrodur. Yörede yaşayan Xenon adlı bir gencin yarattığı mükemmel akustiğin sırrı hala çözümlenememiştir.
13. yüzyılda Selçuklar yapıyı kervansaray olarak kullanmış ve tipik Selçuklu Mimarisi tarzında bir kemerle yapının kuzey tarafını sağlamlaştırmışlardır.
PERGE Antalya 'nın 18 km. doğusunda Düden ve Aksu akarsuları arasında kurulmuştur. Antalya 'dan Alanya yönüne giden yolda Aksu 'dan kuzeye dönülür ve 2 km. sonra Perge 'ye ulaşılır. Deniz kıyısında bulunmadığı için korsanların baskı ve yağmalamalarından uzak kalmıştır. Bu nedenle gelişme sürecinde duraklamalar görülmez. Kuruluşu İ.Ö. 1200 yılındadır. İ.S. 334 yılında Side gibi Perge de Büyük İskender ile antlaşma yapmıştır. Böylece kent savaşmamış, yakılıp yıkılmamıştır. Helen, Roma ve Bizans dönemini yaşamıştır.
PERGE 15000 kişilik tiyatrosu İ.S II. yüzyılda yapılmıştır. Tiyatronun hemen yakınındaki stadyum 12000 izleyici alır. Ege bölgesinde Aphrodisias 'taki hariç tutulacak olursa en iyi korunmuş stadyumdur. Stadyumun oturma yerlerinin altında dışa açılan ve dükkan olarak kullanıldığı sanılan 30 adet oda vardır. Son yıllarda yapılan kazılarda çok sayıda heykel ve sanat eseri bulunmuştur. Kapıları, Agorası, Nymphaeumu, Sütunlu caddeleri, Mezarlığı, Bazilikası ve Akropolu Perge 'nin görülmeye değer yerlerinden bazılarıdır.
TERMESSOS Antalya çevresindeki antik kentlerin en ilginçlerindendir. Toros Dağları üzerinde 1050 m. yükseklikte kurulmuş bir Pisidya kentidir. Termessos Ulusal Parkı içinde bulunması ve koruma altında tutulan çok sayıda bitki ve hayvan türü ile bir arada bulunup eşine az rastlanır bir sentez oluşturması ayrı bir özelliğidir
Termessos 'un. Antalya - Burdur karayolunun 11. km.'sinden Korkuteli yönüne dönüldüğünde 14 km. sonra Termessos işaret levhası görülür. Buradan Termessos 'un uzaklığı 9 km.'dir.
Termessos 'u gezmek için biraz zaman ve biraz da yürümeyi sevmek gereklidir. Çünkü kent tamamen dağlık ve engebeli bir alanda kuruludur.
Termessos insanlarına Solym 'ler denilmektedir. Solym 'ler diğer antik kentlerdekinin aksine denizden gelen kavimler değildirler. Tamamen Anadolu kökenlidirler.
Termessos 'un bilinen tarihi Büyük İskender 'in İ.Ö. 333 yılında Termessos 'u kuşatmasıyla başlar. İskender, şahin yuvasına benzettiği bu kenti alamamıştır. Termessos İ.S. V. yüzyıla kadar varlığını sürdürebilmiştir.
Kent Surları, Hadrian Kapısı, Su Sarnıçları, Tiyatrosu, Gymnasiumu, Agorası, Odeionu ve Hereonu kentin önemli yapıtlarından bazılarıdır.
Geniş bir alana yayılmış mezarlığı, Alketas, Agatemeros ve Arslanlı Mezar gibi anıt mezarlar herkesin hayranlığını toplamaktadır.
More...
Antalya kenti, Akdeniz kıyısında kendi adını taşıyan körfezde, denizden 39 m. yükseklikteki kayalıklar üzerine kuruludur. Deniz kıyısı ile yükseklikleri 3086 m.'ye kadar ulaşan Toros Dağları arasında farklı büyüklükteki ovalar, Antalya ve çevresinin ilk göze çarpan görüntüleridir. Kara ile deniz, kilometrelerce uzanan plajlarla, ya da sarp kayalıklarla birbirine kavuşur. Toros Dağları arasında kendine özgü yarlar, uçurumlar ve özellikle kıyıya yakın kesimlerde mağaralar ayrı bir özellik katar bu bölgeye.
Toros 'ların güneylerinden kaynaklanan çok sayıda irili ufaklı akarsu, ovalara bereket akıtarak Akdeniz 'e ulaşır. Tamamı berrak ve temiz olan bu sular, geçtikleri yerlerde ve denize dökülürken eşine ender Yat Limanı rastlanır güzellikte çağlayanlar oluştururlar.
Antalya 'da doğa bitki örtüsü yönünden çok zengindir. Kıyı şeridinde her türlü tropikal bitki görülebilir. Yer yer dev boyutlara ulaşan kaktüs türleri Antalya 'ya ilk gelenlerin hemen dikkatini çeker. Kıyıdan uzaklaşılıp Toros 'ların eteklerine gelindiğinde, Akdeniz ülkelerine özgü maki bitki örtüsü egemenliği görülür. Her tür meşe ve çam ağaçlarının Hadrian Kapısı oluşturduğu sağlıklı ve gür ormanlar makileri izler. Ova bölgelerinde, pamuk ve susam tarlaları, portakal, limon ve muz bahçeleri ayrı bir güzellik oluşturur.
ANTALYA 'NIN KISA TARİHİ
ANTALYAANTALYABölgenin en eski insanlık tarihi izleri, Antalya şehir merkezinin 30 kilometre kuzeyindeki Karain Mağarası bulguları ile 200.000 yıla kadar uzanmaktadır, yöredeki diğer izler Neolitik ve ileri devirlerde medeniyetlerin sürekli olarak bölgede yaşadığını kanıtlamaktadır.
Hitit dönemi (Anadolu 'da şehirlerin birleşerek tarihteki ilk devlet yapılaşması) kayıtlarında bölgenin Anzarva Toprakları adıyla anıldığını ve milattan önce 1700 tarihlerinde bölgelerarası ilişkilerin sürdürüldüğü görülmektedir.
Tarihsel belgeler, Bölge şehirlerinin bağımsız bir yapıda geliştiğini, geniş bölge olarak Pamfilya olarak isimlendirildiğini ve zaman zaman bu şehirler arasında federasyonlar kurulduğunu, Truva savaşından sonra Akha Klanı 'nın M.Ö.1300 'de bölgeye geldiğini anlatmaktadır.
Batı Anadoludaki Lidya İmparatorluğunun M.Ö. 560 yılında bölgedeki hakimiyetinin, 546 yılında orta Anadolu 'daki Sard Savaşı 'nda Perslere yenilmesiyle sona erdiğini görüyoruz.
ANTALYA Büyük İskender 'in M.Ö. 334 yılındaki ölümüne kadar bölgedeki iki şehir haricindeki (Sillyon ve Termessos) tüm şehirleri fethetmesi ile Pers hükümranlığı sürdürülmüştür. Selevkos'un Apameia(Dinar)'da yenilmesi ile bölgeye Bergama Krallığı hakimiyeti girmiş ve Bergama Kralı II.Attalos M.Ö. 150 yıllarında kuvvetli donanmasını barındırmak amacıyla Attaleia (Antalya) şehrini kurmuştur. Son Bergama Kralı III.Attalos 'un M.Ö.133 yılındaki ölümünde "Bölgenin ölümünden sonra Roma İmparatorluğuna terk edilmesi" şeklindeki vasiyeti ile gelen Roma ve bağlantılı Bizans dönemi, 13 yüzyıl boyunca sürmüştür.
Selçuklu Türkleri Antalya 'yı 1207'de ve Alanya 'yı 1220'de fethederek Roma - Bizans dönemini sona erdirmiştir.
Osmanlı dönemi 1391'de başlamış ve Birinci Dünya Savaşı sonucunda bölgede gerçekleştirilen İtalyan işgali, 1923'teki Türkiye Cumhuriyeti ile ortadan kalkarak bölge, Türkiye Devleti sınırları içinde bir il olarak tescil edilmiştir.
MAĞARALAR
Antalya ve çevresinde çok sayıda mağara bulunmaktadır. Bunların en önemlileri;
Karain Mağarası
Antalya-Burdur karayolunun 13. km 'sinden sağa dönülerek Karain Mağarası yoluna girilir. Yaklaşık 14 km süren virajlı bir yoldan sonra ulaşılır. 1946-1950 yılları arasında bölgede yüzey araştırması yapan Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından keşfedilmiştir. Mağara giriş , orta boşluk ve dip boşluk olarak tanımlanmıştır. Girişteki dolgular önemli buluntular vermiştir. Orta boşluk ise mezar alanı olarak kullanılmıştır. Üçüncü boşluğa geçişin dar olması yüzünden sığınak ve mezarlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Antalya Müzesinde sergilenen insan yüzlü kemik parça ve Türkiye 'nin ender insan fosillerinden olan Neanderthal çocuk kafatası önem taşır. Mağaranın yaklaşık 1 milyon yaşında olduğu tahmin edilmektedir.
Beldibi Mağarası
Antalya 'nın 26km güneybatısında deniz kenarında yer alır.
Damlataş Mağarası
Alanya 'da dır. Sarkıt ve dikitler bulunur. Mağara içindeki havanın nemlilik oranı % 90 civarındadır. Tedavi amacıyla da kullanılmaktadır.
ŞELALELER
Düden Şelalesi
Antalya 'nın önemli piknik alanlarından biri olan Düdenbaşı Şelalesi kentin 12 km kuzeyindedir. Antalya-Burdur asfaltının 28. ve 30. km 'lerinde iki büyük karstik kaynaktan çıkmaktadır. Kırkgözler ve Pınarbaşı adındaki iki memba kısa bir akıştan sonra birleşir. Su Bıyıklı Düdeni içinde kaybolur. (Düden su yutan deliklere verilen isimdir.) Bıyıklı Düdeninde kaybolan su 14 km yeraltında ilerledikten sonra Varsak Çukurunun bir ucundan çıkar ve çok kısa bir süre sonra tekrar batar. Varsak 'ta kaybolan su 2 km kadar yeraltında gittikten sonra Düdenbaşı 'nda yeryüzüne çıkar ve şelaleyi yaparak devam eder. Düdenbaşı 'nda dağılan su en sonunda Antalya 'nın doğusunda 40 m yüksekliğindeki traverten eşikten şelale yaparak Akdeniz 'e dökülür .
Kurşunlu Şelalesi
Antalya 'dan 24 km uzaktadır. Bir vadi boyunca akan derenin yarattığı irili ufaklı şelaleler ve gölcüklerden oluşan , yürüyüş patikaları ile milli park olarak düzenlenmiş bir dinlenme yeridir.
Antalya-Kumluca karayolunun 57.km.'sinden güneye dönüldüğünde yaklaşık 1 km. sonra Phaselis 'e ulaşılır. Kent İ.Ö. VII. yüzyılda Rodoslular tarafından kurulmuştur. Uzun yıllar Likya 'nın doğu kıyısının en önemli liman özelliğini korumuştur.
Phaselis 'in üç limanı vardır;
Kuzey Limanı, Savaş Limanı veya Korunmuş Liman ve Güneş Limanı.
Bunlardan en önemlisi güneydekidir.
PHASELIS Kentin ortasında 20-24 metre genişliğinde muhteşem bir cadde vardır. Bu caddenin güney ucunda Hadrian Kapısı bulunur. Caddenin iki yanında gezinti yolları ve dükkanlar vardır. Bunların da yakınında Hamamlar, Agora ve Tiyatro gibi kamu yapıları bulunur. Bu yapıların tarihinin İ.Ö. I. ve II. yüzyıla kadar uzandığı ileri sürülmektedir.
Kent merkezi ile 70 m. yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında su kanalları vardır.